Düşünce nasıl gerçekliğe dönüşür?

Düşüncemiz gerçekliği, sadık hizmetkarımız olan beynimizin fonksiyonları ve süreçleri sayesinde oluşturur. İnsanlar anlam yaratıcıları ve bilgi işleyicileridir. Yaşamak için çevremizdeki dünyadan anlam çıkarmak zorundayız.
İlk olarak beynimiz çevremizdeki dünyadan – yani kendi varlığımız dışında var olan ya da yaşanan şeylerden işlenmemiş duyusal veri toplar. Bunlar görsel, işitsel, kinestetik, koklama veya tad alımı ile ilgili olabilir. Bunlar genel olarak zaten birçoğumuzun bildiği gerçekler. Ama işin asıl ilginç yanı bu veriler toplandıktan sonra neler olduğu ile ilgili.
Her saniye iki milyon işlenmemiş veri bilinç altımıza girmeye çalışıyor. Ama bilinçaltımız her saniye sadece kırkbin veriyi işleyebilicek kapasitede. Dolayısı ile bu verileri ikiye ayırıyoruz. Bizim için ÖNEMLİ olanlar ve bizim için ÖNEMLİ OLMAYANLAR. Önemli olmayanlar tahmin edebileceğiniz gibi Retiküler Aktivasyon Sistemi (RAS) tarafından siliniyor. Tabir yerindeyse bir kulağımızdan girip öbüründen çıkıyor.
RAS’ı bilinç altımıza açılan kapının başındaki güvenlik olarak düşünün. Bu güvenlik üç evrensel beyin işlemi kullanıyor. GENELLEŞTİRME, SİLME ve DEĞİŞTİRME.
Bu güvenliğin verileri ayıklamasına yarayan zihinsel filtrelerimizi aktive etmek. Bu filtreler:
- Kendimizle ilgili algımız ve kimliğimiz: Kendimi nasıl görüyorum? Kendimle ilgili ne düşünüyorum? Kendimle ilgili ne hissediyorum?
- Değerlerimiz: Benim için en değerli şeyler. Seçimlerimiz ve hareketlerimiz için en kuvvetli motive ediciler.
- Güçlü olan inançlarımız: Doğru ya da yanlış, iyi ya da kötü, yardımcı ya da değil. Kendimizle, diğer insanlarla ya da genel olarak dünya ile ilgili inandığımız şeyler düşüncenin gerçekliği yaratmasında anahtardır.
- Hatıralarımız ve tecrübelerimiz: Hoş ya da nahoş olan her bir önemli olay bilinçaltımızda depolanır.
- Alışkanlıklarımız: Gün içerisindeki neredeyse hareketlerimizin %90’ını oluşturan davranış repertuarımız beynimizde otomatik olarak oluşmaktadır.
- Yaşamsal ihtiyaçlarımız: Hayatta kalmamızı sağlayan ihtiyaçlarımız beynimizin işlediği en önemli veri olarak sınıflandırılmıştır.
DÜŞÜNCE GERÇEKLİĞE DÖNÜŞÜRKEN – İNANÇLARIN GÜCÜ
Yukarıda saydığım filtrelerden en güçlüsü inançlarımızdır. Çünkü güçlü bir inanç, güçlü bir duygusal durum yaratır. Güçlü bir inanç kendi kendini gerçekleştiren kehanete dönüşür, çünkü gerçekliği yaratan düşüncedir. Sadık hizmetkarımız beynimiz, bizi yalancı durumuna düşürmek istemez ve inançlarımızın doğruluğunu kanıtlamak için ona göre verileri seçer ve işler.
Şimdi bu duruma bir örnek verelim:
Ahmet bir bireysel terapi görüşmesine gelir ve ana kaygısının “umursanmaya değmediği” olduğunu belirtir. Psikolog Ahmet'in 15 yıllık evli olduğunu öğrenir ve buna karşılık. “Peki ya karın da mı seni umursayacak kadar değerli bulmuyor?” diye sorar.
Ahmet söyle cevap verir: “Hayır, o da beni umursamıyor. Hatırladığım kadarı ile şu zamana kadar kimse beni umursamadı. Bu yüzden de artık umursanmaya değmediğimi düşünmeye başladım.”
Halbuki, Ahmet'in umursanmaya değmediği inancının genelleştirilmiş olması, onu eşinden gelen güzel sözlere kapalı kılmaktadır. Gelen her güzel mesaj, Ahmet'in inancına ters olduğu için siliniyor.
Eğer psikolog Ahmet'in evinde olup karısından gelen mesajları kayda alsaydı ve bunu Ahmet'e dinletseydi, bu sefer “gerçek”le baş etmek için Ahmet gerçeği DEĞİŞTİRME işlemi uygulayacaktı. “Ya sadece benden bir seyler istediği için öyle davranıyor.” Bu bir rasyonalizasyon ve bir savunma mekanizmasıdır. Ama sonuçta Ahmet'in verileri işleyiş biçimini değiştirmemiştir. Hala duyduğu güzel sözleri inancına uygun şekilde ayıklamaktadır.
BİLİNÇALTIMIZ BOŞLUKLARI DOLDURUR
Bilinçaltımız boşlukları doldurur ve zihinsel bir film oluşturur. İki arabanın kaza yaptığını gören üç kişiden yaşanan olay ile ilgili üç farklı hikaye çıkması bu yüzdendir. Kaç sefer insanlara bir şeyin doğru olduğunu nasıl bildiklerini sorduğunuz zaman “benim tecrübem böyleydi” cevabını aldınız? Çünkü insanlar tecrübelerine inanmaya eğilimlidirler, aynı zamanda da inançlarına göre tecrübe yaşamaya! İşte bu bizi gerçeklik ile ilgili kendi algımızın oluşmasını sağlıyor. Bu bizim dünya haritamız. Oluşturduğumuz zihinsel filmler de bizim gerçekliği yaratma biçimimiz – Subjektif gerçekliğimiz.
Peki Objektif gerçeklik mümkün mü?
Objektif gerçeklik insanlar olarak bütün mevcut olan verileri hesaba katmamızı gerektirir. Fakat bu mümkün değil. Ne demiştik her saniye sadece kırk bin veri işleme sokabiliyoruz. Ayrıca şunu da hesaba katalım, dünya üzerinde 6 milyardan fazla insan var. Bu insanlardan kaç tanesi TAMAMEN AYNI inançlara, değerlere, hatıralara, tecrübelere, alışkanlıklara ve yaşamsal ihtiyaçlara sahip olabilir?
Evet haklısınız... Hiçbirimizin gerçekten birbiri ile birebir uyumlu zihinsel filtreleri yok. Bu da demek oluyor ki, insanların sayısı kadar çok gerçeklik var.
Peki hangimizin gerçekliği daha gerçek?
Doğru cevap: Hepimizin gerçekliği... Tabii sadece kendimize göre.
Yapabileceğimiz en iyi şey açık görüşlü olup, yeni şeyler öğrenmeye açık olmak. Hepsi bu.
Hande Işın - Psikolog 0530 146 85 63 - iletisim@huzurluus.com